Görüş Bildir

Ceset Haberleri

Ceset ile ilgili tüm haberler, içerikler, galeriler, testler ve videolar Onedio’da. Ceset ile ilgili son dakika haberleri ve gelişmelerini, yeni içerikleri de bu sayfa üzerinden takip edebilirsiniz.

Popüler İçerikler

Kılıçdaroğlu İzmir'de Konuştu: 'Bizi Dünyaya Rezil Etti'
CHP lideri, 'Facebook ve Twitter için 'başbelası' diyen bir başbakan gördünüz mü? 140 karakterden korkan bir başbakan yarattınız' dedi. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, İzmir mitinginde Twitter'a yasak kararını eleştirdi, 'Bakın şimdi Twitter'a yasak getirdiler. Sizin düşüncenizden korkan bir başbakan yarattınız' dedi. Gündoğdu Meydanı'nda İzmirlilere seslenen Kılıçdaroğlu, 'Siz hiç 'Facebook'u Twitter'ı kapatacağım diyen bir başbakan gördünüz mü? Adam bizi dünyaya rezil etti. Biz demokrasi için çabalarken yasak getirdi. O yasak gençlere söktü mü? O yüzden gençlere şükran borçluyum' diye konuştu. CHP lideri , 'Bugün Ankara’da Büyükşehir Belediye Başkanımız saldırıya uğruyor. Ne dedi başkan adayımız: 'İsmet İnönü der ki; namuslular en az namussuzlar kadar cesur olacak' Bizi korkutacaklarını sanıyorlar. Bu CHP yedi düvele karşı mücadele etmiş Kuvay-i Milliye’nin merkeziyiz' dedi. 'Milyon Ali hesap versin' 'Yolsuzluğu inkar ediyor. Adımın Kemal olduğu kadar doğru olduğunu biliyorum. Hiç kimse sabahın köründe oğluna telefon edip bakanların oğullarının evinde arama yaptırdığını bildirmez. O sıradan bir çalan değil başçalan. Artık onun unvanını sadece İzmir, Manisa, Edirne, Trakya değil tüm dünya biliyor.' İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Adayı Binali Yıldırım için 'Milyon Ali' ifadesini kullanan Kılıçdaroğlu, 'Milyon Ali arkasına mütaahitleri alıp, 'İzmir'i nasıl satın alabilirim' diye düşünüyor. Ev ev gezip parfüm dağıtıyor. Sen önce oluşturduğun 630 milyon dolarlık havuzun hesabını ver, sonra İzmirlilerin karşısına çık' dedi. Gezi'yi andı Gezi eylemlerini unutmadıklarını söyleyen Kılıçdaroğlu, 'Ne pahasına olursa olsun o mücadelelerinde başarı sağladılar. Zaten Gezi’den sonra da hiçbir zaman çarkı tutmadı. Bozulmadı. Kendi kendisiyle bile kavga ediyor. Provokasyonlara gelemeyeceğiz' diye konuştu. Kaynak: Al Jazeera
Afrika'da Tekne Faciası: 251 Ölü
Uganda ile Kongo arasında bulunan Albert Gölü’nde sığınmacıları taşıyan teknenin batması sonucu en az 251 yolcunun hayatını kaybetti. Demoktatik Kongo Cumhuriyeti (DRC) hükümet sözcüsü Lambert Mende geçen Cumartesi günü kazada can verenler için ülkede 3 günlük yas ilan edildiği bildirildi. Uganda'dan yapılan açıklamada ise, Uganda'daki mülteci kampından hareket ederek ülkeleri DRC'ye gitmek isteyenleri taşırken alabora olan tekneden 57'si çocuk 107 ceset çıkardıklarını ve toplam ölü sayısının 251 olduğunu duyurdu. sabah.com.tr
Rezidans İnşaatında İşçi Ölümü
Mecidiyeköy’de Ali Sami Yen Stadı yerine yapılan rezidans projesi inşaatında yaşanan iş kazasında, dershane parası biriktirmek için Van’dan geldiği öğrenilen 19 yaşındaki bir işçi hayatını kaybetti. Gencin cenazesi ilk yardım sepetine konularak düştüğü yerden çıkartılırken, işçi arkadaşları ve yakınları gözyaşlarına boğuldu. Edinilen bilgilere göre olay, Ali Sami Yen Stadı yerine yapılan dev rezidans projesi inşaatında yaşandı. Dershane parası biriktirmek için memleketi Van’dan geldiği öğrenilen 19 yaşındaki Erdoğan Polat, iddiaya göre inşaat sepetinin halatının kopması sonucu 15’inci kattan düşerek hayatını kaybetti. Olay yerine çok sayıda polis ve olay yeri inceleme ekibi sevk edildi. Ekipler, kopan halatta, inşaat sepetinde ve ceset üzerinde incelemelerde bulundu. Yapılan incelemeler ardından Erdoğan Polat’ın cenazesi, yine bir inşaat sepetine konularak düştüğü yerden çıkartıldı. Polat’ın cenazesi Adli Tıp Kurumu’na gönderilirken, yakınları ve işçi arkadaşları ise gözyaşlarına boğuldu. Erdoğan Polat’ın dayısı Kerem Yıldırım Çakar, kazanın ihmal sonucu meydana geldiğini savunarak, “Daha 19 yaşındaydı. Liseyi bitirmişti. Buraya dershane parası biriktirmeye gelmişti. Bu olayda büyük bir ihmal var. Hiçbir güvenlik tedbiri alınmamış. Olay oradaki sepetin halatının kopması ile meydana geliyor. Yani benim yeğenim düşmüyor, halatın kopması sonucu düşüyor” iddiasında bulundu. (İHA)
ABD'de Bir Evde Yedi Bebek Cesedi Bulundu
ABD’nin Utah Eyaleti’ndeki bir evde karton kutulara içinde yedi bebek cesedi bulundu. Altı bebeğin ölümüyle ilgili bebeklerin annesi olduğu düşünülen kadın suçlanıyor. Cinayetle suçlanan Megan Huntsman'ın hamileliklerini eşi, komşuları ve diğer çocuklarından sakladığı düşünülüyor. 39 yaşındaki Megan Huntsman çocuklarını 1996 ve 2006 yılları arasında doğurdu. Yedi ceset polis tarafından bulundu. Huntsman, altı kişiyi öldürmek suçlamasıyla Pazar günü hapishaneye gönderildi. Huntsman’ın neden yedi değil altı ölümle ilgili suçlandığı belirsizliğini koruyor. Polis, Huntsman’ın çocukları doğurduğu dönemde ilişkide olduğu, kendisi de son dönemde uyuşturucuyla ilgili suçlar nedeniyle hapis yatan Darren West’in ortadaki durumla ilgili bilgisi olmadığına inandığını söyledi. Emniyet sözcüsü Michael Roberts polislerin evde her bir kutuyu açtıkça daha fazla şoke olduklarını aktardı. Cesetler incelenmek üzere adli tıp kurumuna gönderildi. Darren West’in ailesi olay nedeniyle şok ve şaşkınlık içinde olduklarını duyurdu. Yapılacak DNA testleriyle bebeklerin ebeveylerinin Huntsman ve West olup olmadığı araştırılacak. Huntsman yaklaşık üç yıl önce bu evden ayrılmıştı. Huntsman’ın biri ergenlik çağında, ikisi genç olmak üzere üç kızı var ve bu evde yaşamayı sürdürüyorlardı. Bir komşuları AP’ye Huntsman’ın kızlarının ‘normal gözüktüklerini’ söyledi. Komşular, kızlarının annelerinin hamile olduğunu farketmemiş ya da bir şeylerden şüphelenmemiş gibi göründüklerini söyledi.BBC Türkçe
Kaçakları Taşıyan Tekne Battı! 6 Ölü 7 Kayıp
İZMİR'in Menderes İlçesi'ne bağlı Özdere Mahallesi açıklarında bir mülteci teknesi battı.POLYESTER TEKNE İLE UMUDA YOLCULUK ACI BİTTİ. 6 CESET ÇIKARILDI, 7 KİŞİ ARANIYOR İZMİR’in Menderes İlçesi’nde, gece yarısı Suriye uyruklu 16 kaçağın, Samos Adası’na geçmek üzere bindiği polyester tekne, aşırı yükten baktı. Sahil güvenlik ekiplerinin yaptığı aramalar sırasında, 6 kaçağın cesedine ulaşıldı, üç kişi de kurtarıldı. Kayıp olan 7 kişinin arama çalışmalarının ise devam ettiği bildirildi. Bugün saat 11.45 sıralarında, Sahil Güvenlik Komutanlığı’na bağlı botlar, Gümüldür Tavşan Adası açıklarında devriye görevi yaptıkları sırada denizdeki cesedi fark etti. Araştırmalar sırasında ilk olarak iki kişinin cesedini bulan ekipler, üç kişiyi de denizde boğulmaktan son anda kurtardı. Sahil Güvenlik ekiplerinin ihbarı üzerine jandarma da kıyıdan çalışmalara katıldı. Ekipler daha sonra bir kaçağa ait cesedi de yine kıyıya çıkardı. HEPSİ SURİYE UYRUKLU Yaralı kurtarılan mülteciler, ambulanslardaki ilk müdahalenin ardından Devlet Su İşleri Müdürlüğü’ne ait kampın halı sahasına inen ambulans helikopterle, İzmir’deki hastanelere sevk edildi. Yaralılardan alınan ilk bilgide, gece yarısı hepsi Suriye uyruklu olan 16 kaçağın, polyester tekne ile Samos Adası’na geçmek üzere denize açıldıkları öğrenildi. Kıyıdan yaklaşık 4 km açıldıktan sonra teknenin aşırı yükten dolayı alabora olduğu ileri sürüldü. Üç cesedin ve üç yaralının kıyıya çıkartılmasının ardından Sahil Güvenlik Komutanlığı arama kurtarma birimine bağlı iki helikopter, bir uçak, iki bot ile denizde arama çalışmaları başlatıldı. Aramalar, teknenin battığı tahmin edilen Tavşan Adası açıklarında yoğunlaştırıldı. Jandarmanın kıyıdaki arama çalışmalarının da yine devam ettiği bildirildi. Kıyıya çıkartılan üç ceset, nöbetçi savcının incelemesinin ardından Adli Tıp Kurumu’na gönderildi. İNSAN TACİRLERİ ARANIYOR Bu arada, jandarma kaçakları gece bu bölgeye getirerek tekneye bindiren insan tacirlerine yönelik olarak ise araştırma başlattı. Yol güzergahındaki güvenlik kamerası kayıtlarına el konuldu. Soruşturmanın devam ettiği bildirildi. Gümüldür’e çok yakın olan Ahmetbeyli mevkiinde de Ege Denizi’nin en büyük mülteci facialarından biri 6 Eylül 2012 tarihinde yaşanmış ve batan bir teknede 63 Suriye uyruklu yasadışı göçmen hayatını kaybetmişti. Taylan YILDIRIM- Yasin TİNBEK- İZMİR (DHA)
Minik Okurlara: En Güzel Çocuk Kitapları
İstasyonda Valsİlk kitabı 'Çarpık Ev' ile çocuk edebiyatında dikkatleri üzerine çeken Burcu Aktaş, yeni romanı 'İstasyonda Vals'te küçük bir kasabanın ve kasaba insanlarının başından geçen bir macerayı konu ediniyor. Film Mehmet'i, pastanenin Nevin Hanım'ını, mobiletli Bebek Amca'yı, kadınları, erkekleri ve çocukları kısacası İstasyon Meydanı'nın insanlarını mutlu eden lunaparktır, İstasyon Sineması'dır ve bir de orkestradır. Günün birinde bunlardan biri eksilirse meydanda neler olur? Burcu Aktaş, okurlarına küçük bir dünyanın kapılarını aralarken alıştığımız ve benimsediğimiz şeylerin hayatımızdan eksilmesiyle neler yaşadığımızı etkileyici karakterlerle anlatıyor. Küçük - büyük bütün çocukların keyifle okuyacakları bir roman “İstasyonda Vals”. On Numara Çocuklar Çocuk ve Gençlik Yayınları Derneği'nin (ÇGYD) 2012 yılının 'En İyi Çocuk Öyküleri Kitabı Ödülü'nü alan Hacer Kılcıoğlu, çocukların severek okuduğu romanlarına bir yenisini daha ekledi. 'On Numara Çocuklar' adlı yeni romanı çocukların aile büyükleriyle bağlarını, yaşamlarını değiştiren dönemeçleri, çocukların gözünden duyarlı ve samimi bir üslupla aktarıyor. Çocukların gündelik yaşamını dolduran okul hikâyelerini, aile içi ilişkilerini ve dostluklarını özgün bir kurguda kucaklayan kitap, üç ana kahramanın ayrı ayrı maceralarının yer aldığı diğer kitapları seven çocuklar kadar, yazarla ilk defa buluşacak çocukları da zeka alıştırmalarıyla dolu bir okuma keyfine davet ediyor. Çocukların Hakları Var Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 1990 yılında yürürlüğe giren Türkiye'de ise 1995'te kabul edilen Çocuk Hakları Sözleşmesi, her çocuğun kendi hakkını bilmesi açısından son derece önemli. Can Çocuk Yayınları, Çocuk Hakları Sözleşmesi'ni her çocuğun anlamasını ve öğrenmesini sağlayacak 5 kitaptan oluşan set ile öyküleştirdi. Sadece çocuklar için değil, öğretmenler, anneler ve babalar için de yol gösterici olacak bir kaynak kitap niteliğinde olan seri, çocuk haklarını öyküler eşliğinde ele alıyor. İlk kitap 'Anne Ben Yapabilirim”, sözleşmenin üçüncü maddesi olan çocuğun temel yararlarını ele alıyor. İkinci kitap 'İnsan Okur' ise eğitim haklarını hem eğlenceli hem de öğretici bir öyküyle anlatıyor. Üçüncü kitap 'Hey Küçük', çocuğun kendini ifade ve kendiyle ilgili konularda kararlara katılma hakkını ele alıyor. Dördüncü kitap 'Kardeşlik Çemberi'ndeki öykü, çocuklar arasında ayrımcılık yapılamayacağını belirten sözleşmenin ikinci maddesi üzerine kurul. Son kitap olan 'Sihirli Çaydanlık' ise sözleşmenin altıncı maddesindeki her çocuğun yaşama, yaşamını devam ettirme ve geliştirme hakkını mercek altına alıyor. Arkadaşlık Sihirlidir Amerika Birleşik Devletleri'nde ve yayınlandığı her ülkede en çok satılan çizgi romanlar arasında yerini alan 'My Little Pony' alışılmış anlamda bir çocuk çizgi romanı değil. Okuduğunuz zaman göreceğiniz gibi içindeki espriler son derece ince. Amerika Birleşik Devletleri’nde ciddi miktarda 14 yaş üstü erkek okuru var. Çizgi film daha ziyade 5 ila 7 yaş kız çocuklarını hedeflerken, MLP çizgi romanı yetişkinlere de hitap edebiliyor. Hem eğlenmek hem öğrenmek hem de çocuğuyla sıkılmadan kitap okumak isteyen anne- babalar için ideal. Küçük Filozof Dünya çocuklarına felsefeyi sevdiren dokuz kitaplık 'Filozof Çocuk' serisinin yazarı Fransız filozof Oscar Brenifier ’den, küçük çocukların düşünme eğitimi için sıra dışı bir başvuru dizisi: “Küçük Filozof”. Çocukların hayatı öğrenirken sorduğu basit sorulara cevap veremediğiniz oldu mu hiç? Yanıtlar içine sinene kadar sorgulamayı bırakmayan “küçük filozoflar” için harika bir seri olma özelliği taşıyor. Küçük Filozof kitapları, Filo ve Zof karakterlerinin yardımıyla, 3-6 yaş arasındaki çocukların kafalarını kurcalayan ilk büyük sorular üzerine yoğunlaşarak, minik okurlarını bu soruların peşinde masalsı bir gezintiye çıkarıyor. Çocukların, “Neden istediğimi yapamıyorum? ”, “Söyle anne, ben neden varım? ”, “Neden okula gitmek zorundayım?” veya “Söyle baba beni neden seviyorsun?” gibi sürpriz sorularıyla karşı karşıya kalan ebeveynler için vazgeçilmez bir başvuru kaynağı olan Küçük Filozof serisi, çocukların zihnini karıştıran ve hayata bakış açılarına yön veren bu sorulara verdiği yanıtlarla, çocukların eleştirel düşünme becerisi geliştirmelerine de katkı sağlıyor. Sherlock, Lüpen ve Ben - Siyahlı Kadın Polisiye edebiyatının efsanevi karakterlerinden Sherlock Holmes, gençlerin ve çocukların ilgisini çekecek bir kitapla karşımızda. 'Sherlock, Lüpen ve Ben - Siyahlı Kadın' çocuklar için zihin açıcı olmanın yanı sıra eğlenceli de. Küçük dedektifin maceralarının anlatıldığı romanın konusu ise şöyle; maceranın anlatıcısı Irene Adler, Sherlock Holmes’ün ilk ve tek kız arkadaşı. Ekibin üçüncü üyesi ise centilmen hırsız Arsen Lüpen. Henüz dünyaya nam saldıkları serüvenlere imza atmamışlar. Gençlik yılları yani. Örneğin Dr. Watson yok ortalıkta. Gençlerin babaları, anneleri çıkıyor sürekli olarak karşımıza. Bu üçlü ailelerinin zoruyla geldikleri Saint-Malo adlı kasabada, yaz tatilinde tanışıp bir araya gelirler. Bu sakin kasabanın sahilinde, bir gün bir ceset karaya vurur. Yapılan incelemeler sonucu buldukları ceset birkaç yerde farklı isimlerle kaydı olan bir adama aittir ve tabii ki gizemli katili veya katillerinin kim olduğunu bulmak afacan üçlüye düşer. Saftirik Greg'in Günlüğü Yazar ve illüstratör Jeff Kinney’in kahramanı Greg yazmak zorunda kalınca ortaya hem gençlerin hem de büyüklerin gülerek okuyacakları bir günlük çıkıyor. Çocuk olmak ne zordur değil mi? Gelişimini henüz tamamlamamış ufaklıklarla, her gün tıraş olmak zorunda olan azmanların aynı sıralarda oturmak zorunda kaldığı ortaokulda okuyan Saftirik Greg’in maceraları bir zamanlar benzer şikâyetlerle dolu olan yetişkin okuyucuları ve halen aynı sıkıntıları çeken gençleri oldukça eğlendirecek. Vatan Kitap 
FSM Köprüsü'nde İntihar!
Fatih Sultan Mehmet Köprüsünde saat 11.00 sıralarında Edirne istikametine ilerleyen bir kişi, köprü ortasında aracını durdurdu. Otomobilinden inen kişi, köprü korkuluklarına çıkıp kısa bir süre sonra atladı. Vatandaşların haber vermesi üzerine bölgeye deniz polisi gönderildi. Deniz polisinin kısa süren araştırması sonucu köprüden atlayan kişinin cesedi bulundu. Deniz polisi cesedi bota alıp Beykoz'daki Kanlıca İskelesine çıkardı. Yapılan ilk incelemede cesedin 53 yaşındaki Adem Kabak'a ait olduğu belirlendi. Ceset Beykoz Paşabahçe Devlet Hastanesi morguna kaldırılırken polis, Kabak'ın yakınlarına ulaşmaya çalışıyor. Ramazan ALMAÇAYIR - İSTANBUL DHA
Mağden: 'Soykırımı Reddeden Bir Milletin Çocuklarından Ne Bekleyebiliriz?'
Perihan Mağden, 'Bence AKP’liler de Kemalistler de ikisi de birbirilerinin içindeki en kötü tarafları ortaya çıkardılar ve olduklarından daha kötü bir noktaya gittiler' dedi Yeni çıkan kitabı “Tehlikeli Temayüller”le ilgili olarak Agos’a konuşan yazar Perihan Mağden , “Türkiye söz konusu olduğunda ‘banallik’ çok önemli bir kavram. Banallik Türkçeye ‘sıradanlık’ olarak çevrildi ama bence tam karşılamıyor. Banal kelimesi Türklük hallerini çok güzel karşılıyor. Soykırımı reddetme utanmazlığının da bu banallikle ilgili olduğunu düşünüyorum” dedi. Mağden, “Aslında bu konuda en güzel sözü kızım söyledi: Bir şeye çok öfkelenmiştim, “Neden bunu anlamıyorlar, neden görmüyorlar?” diye bağırıyordum. Kızım; “Anne, Ermeni Soykırımı’nı kabul etmeyen, görmek istemeyen insanlardan ne bekliyorsun?” dedi. Hakikaten bu gerçeği reddeden bir milletin çocuklarından ne bekleyebiliriz?” diye konuştu. Agos gazetesinden Ferda Balancar, yeni kitabı “Tehlikeli Temayüller” ile okuyucularıyla buluşan Perihan Mağden ile konuştu. Ferda Balancar’ın Perihan Mağden ile yaptığı söyleşi şöyle: Yüzleşememe deyince akıllara 1915 geliyor. Türkiye’nin ‘yüzleşememe macerası’nda Ermeni Soykırımı’nın yeri nedir? Kitapta Hannah Arendt’in kötülüğün banalliği kavramını çok sık kullandım. Türkiye söz konusu olduğunda ‘banallik’ çok önemli bir kavram. Banallik Türkçeye ‘sıradanlık’ olarak çevrildi ama bence tam karşılamıyor. Banal kelimesi Türklük hallerini çok güzel karşılıyor. Soykırımı reddetme utanmazlığının da bu banallikle ilgili olduğunu düşünüyorum. Aslında bu konuda en güzel sözü kızım söyledi: Bir şeye çok öfkelenmiştim, “Neden bunu anlamıyorlar, neden görmüyorlar?” diye bağırıyordum. Kızım; “Anne, Ermeni Soykırımı’nı kabul etmeyen, görmek istemeyen insanlardan ne bekliyorsun?” dedi. Hakikaten bu gerçeği reddeden bir milletin çocuklarından ne bekleyebiliriz? Sokağın ortasında bir ceset yatıyor ve biz arabamızla üstünden geçiyoruz sanki… Biz o cesedi gömüp, yasını tutup, yüzleşmediğimiz sürece, şuradan şuraya gidemeyiz. Türkiye’nin yüzleşememe sorununda her zaman düşündüğüm bir meseledir ‘soykırımın reddi’. 2015’ten ne bekliyorsunuz? 100. yılında Türkiye, Ermeni Soykırımı ile yüzleşebilecek mi? Bence daha kötüye gidiyoruz. Bence AKP’liler de Kemalistler de ikisi de birbirilerinin içindeki en kötü tarafları ortaya çıkardılar ve olduklarından daha kötü bir noktaya gittiler. Her iki kesimde de nefret ve kin izleri daha da büyüdü. O yüzden böyle bir yüzleşmeyi mümkün görmüyorum. Her iki kesim de bir felsefi zelzele ya da algı depremi yaşamazsa böyle bir şey olacağını sanmıyorum. Ermeni meselesi bizim hayatımızdaki çok önemli bir kara delik. Bu deliği kapamadığımız sürece yol alamayız. Önümüzde ruhsal olarak bir çukur var. Yazılardan birinin başlığı ‘Dırdırlanma Geleneği/İsyan Eksikliği’. Gezi, yazıda vurguladığınız ‘isyan eksikliği’nin sonu mu, yoksa zaman içinde ‘dırdırlanma geleneği’ne teslim mi olundu? Bence Gezi dırdırlanmaya dönüşmedi, zira netice aldı. O AVM, Gezi Parkı’na dikilemedi. Gezi, bir şehir kalkışmasıydı ve ilkti. Gezi’ye önce mesafeli yaklaştım. Cumhuriyet mitinglerinin simülasyonu mu olacak endişesi duydum. Özellikle ortaya çıkan bayraklar bende bu endişeyi yarattı. Ama zaman içinde çok farklı kesimlerin muhalif bir sesin ortaklığında buluştuğunu gördüm. AK Parti hiçbir demokratikleşme vaadini tutmadığı gibi, diktatörlük yolunda ciddi adımlar da attı. Buna karşı tepki çok önemliydi. Gezi’nin önemi de burada. AK Partililerin Gezi karşısındaki tutumunu nasıl yorumluyorsunuz? Başbakan Erdoğan ‘istiklal savaşı’ söylemini pompaladı. Ama asıl korkunç olan makul bulduğumuz insanların bile bu söylemi kullanması. Mesela Etyen Mahçupyan bir süre önce ‘AK Parti istiklal savaşı veriyor’ dedi. Beni Başbakan’ın sözlerinden çok bu tür tutumlar dehşet içinde bırakıyor. Siz de yakın zamana dek AK Parti’ye karşı olumlu bir tutum içindeydiniz. Ne zaman farklı düşünmeye başladınız? Ben aslında son zamanlara kadar AK Parti’nin içinden bir muhalefet hareketi çıkacağını düşünüyordum. Sonuçta AK Parti’yi kuranlar, babaları Erbakan’a bayrak açmış bir kitle. Şimdi Erdoğan’a karşı hiç ses çıkarmıyor olmaları ise Erdoğan ile tam bir özdeşleşme içinde olduklarını gösteriyor. AK Partililer, batmakta olan Titanik gemisinde birbirlerine yapışmış, dans ediyor gibiler. Birbirlerine ‘dış düşmanlar’ konusunda da gaz verdiler sanıyorum. Buradan da ‘güçlü ve mazlum olmak’ gibi bir kombinasyon yarattılar. ‘Güçlü ve mazlum’ bağımlılık yaratacak bir kombinasyon. Mesela Yiğit Bulut’un Erdoğan’ın danışmanı olması çok önemli bir göstergedir. Ultra milliyetçi bir çizgi izleyen Yiğit Bulut, eskiden “Yunanlılar bizim devlet tahvillerimizi alıyor. Bu işin sonu nereye varacak?” diye yazılar yazıyordu. Yunanistan’ın devlet tahvillerimizi almasının iyiye işaret olduğunu görmezden gelen bir ekonomist, deli saçması fikirlerini Başbakan’ın yanında üretiyor. Yaşlı kuşak köşe yazarlarına bol bol gönderme yapıyorsunuz ama bir de genç kuşak yazarlar var. Onlara nasıl bakıyorsunuz? İçlerinden biri Türkiye gazetesinde yazmaya başlayınca “Dedemin okuduğu gazetede yazmaya başladım” dedi. Armut dibine düşer ekolüymüş meğer bunlar. Bu kuşak, büyük bir konfor battaniyesinin içinde kuzucuklar gibi oturuyor. Birden dedelerinin gazetelerinde, dedelerinin gözlerini yaşartan yazılar yazmaya başlıyorlarsa “gidişat nereye” diye düşünüyorum. Türkiye’de her kesimde devasa boyutlarda ahlaki sorunlar var. Ancak medya en sorunlu alanlardan biri. Medyada ki ‘lumpen dayanışması’ var. ‘Köyden emmimin oğlu geldi, onu da yazı işleri kadrosunu alayım’ kaygısıyla kurulmuş kadrolar var. Teknolojide, bankacılıkta sınıf atladık ama medyada tersine, birkaç sınıf geriye gittik. AK Parti-Cemaat çatışması hakkında ne düşünüyorsunuz? Ortaya konan tavırlar, dil sizi şaşırtıyor mu? Evet söylenenlere şaşırıyoruz, çünkü biz onların iyi aile çocuğu olma ihtimalini sevmişiz. Aslında Türkiye olarak sınıf değil, kast toplumuyuz. Kast toplumunda, altta ne olup bittiğini bilmezsin de anlamazsın da. Göz kararıyla diğer kastlardakilere birtakım şeyler atfedersin. Mesela belki onlarda hiç olmayan demokratlık atfediyorsun. Kast toplumu olmaktan kurtulamazsak sorunlarımız çözemeyiz. Ben Gülen hareketine bazen şöyle bir önem atfediyorum. Bu hareketi, İslamiyetin içinde bir Protestanlık çalışması olarak görüyorum. Bence Gülen hareketinde ahlaki kaygılar var. Yani İslamiyete ahlaki kaygıları entegre etmeye çalışan bir din adamı var karşımızda. Fethullah Gülen’in konuşmalarını azıcık bile dinleseniz ahlaki meselelerden sıkça bahsettiğini fark edersiniz. Böyle bir reform hareketine İslamiyetin çok ihtiyacı var. Bu ihtiyaca Gülen hareketinin cevap olma ihtimali ABD’yi de çok cezbetti. Gezi’deki çoğul yapı, 20’li yaşlarındaki ‘Geziciler’, kast toplumundan çıkışın habercisi olabilir mi? Onlardan ümitliyim. Çünkü bağnaz, rijit değil, neşeliler. İdeolojik formüllerle yetişmediler. Bu yüzden bu çocuklardan bir şeyler çıkacaktır. Kürt sorununda barıştan umutlu musunuz? Türkiye’de Kürt meselesine yaklaşım, Ermeni meselesiyle aynı. Gerçekleri görmek istemiyorsan ve ırkçılık, sıradan faşizm yapmak istiyorsan ikisine de aynı formülle yaklaşırsın. AK Parti barış süreci konusunda da ters açıya düşürdü. Barış yalan oldu, çünkü hiçbir adım atılmadı. Gerekli kanun değişikliklerini, yapılması gerekenleri yapmadılar. Benim anladığım Abdullah Öcalan’ın kendi siyasi geleceğini görmek istediği yerle, Tayyip Erdoğan’ın kendi siyasi geleceğini görmek istediği yer arasında bir satranç oynanıyor. İki usta satrançcı gibi çok uzun aralar vererek hamleler yapıyorlar. Barışa yönelik kalıcı ve sahici adımları her iki taraf da atmıyor. Beyaz Türklerle, siyah Türkler Kürt düşmanlığı konusunda farklılar gibi görünüyor. Kürt düşmanlığının tavan yaptığı yerler daha çok kıyılar. Mesela İzmir… İzmir iklimini belirleyen, sonradan olma ‘bej Türkler’, Kürtler gelip şehrimizi ele geçiriyor histerisi yaşıyorlar. Sanki çok önemli bir şehir kültürleri varmış da Kürtler onları tehdit edecek endişesiyle yaşıyorlar. Aslında onlar da İzmirli değil. Ya Aydın’dan gelmişler ya da Balkanlar’dan. Bir Türk atasözü ‘misafir misafiri sevmez’ der. Bu atasözü en çok İzmir’deki Kürt düşmanlığı için geçerli. ‘Fuzuli Yalanlar’ başlıklı yazınızda İslamiyetin Hristiyanlığın tersine, yalan söylemeyi neredeyse serbest bıraktığını söylüyorsunuz? Nasıl vardınız bu kanaate? Din uzmanı değilim ama İslamiyette şu şu koşullarda yalan söyleyebilirsin kaydının olduğunu biliyorum. Şartlar o kadar çok ki, neredeyse ne zaman istersen yalan söyleyebilirsin deniyor. Hristiyanlıkta ise yalan ‘yedi büyük günah’tan biri. Bu çok net. Bu farklılık yalan söylemek konusunda bir fark yaratıyor diye düşünüyorum. Köşe yazarlığına dönecek misiniz? Bu kitapta yaptığım gibi yazıları biriktirip kitap yapmaya devam edeceğim. Kitabın daha kalıcı ve daha değerli olduğuna inanıyorum. Meryem Uzerli’nin yaşadıkları Türklere dair çok şey anlatıyor Sinema ya da TV dünaysında umut vaat eden oyuncular var mı? İnanılmaz derecede yetenekli genç oyuncularımız olduğunu düşünüyorum. Bu oyuncular, Amerika’ya, Hollywood’a rahatlıkla gidebilirler. Örnek verebilir misiniz? Kıvanç Tatlıtuğ en çarpıcı örneği. Aşkı Memnu’nun son bölümünde Tatlıtuğ’un oynadığı mezarlık başında ağlama sahnesi vardı ve korkunç başarısızdı. Ancak bir süre sonra ‘Kuzey ve Güney’de karşımıza inanılmaz iyi bir oyuncu olarak çıktı. Türkiye’de daha önce bu kadar ünlü olmuş hiç kimse böyle bir şey yapmadı; çalıştı ve bambaşka bir insana dönüştü. Kıvanç Tatlıtuğ dışında, konservatuardan gelen oyuncular var. Mesela Beren Saat çok iyi bir oyuncu. Okan Yalabık inanılmaz iyi bir oyuncu. Muhteşem Yüzyıl’a giren manken kızlar bile çok iyi bir oyunculuk sergilediler. Bu da tabii dizinin yönetmeni Taylan Kardeşler’in başarısı. Ama hepsi bir yana, Kıvanç Tatlıtuğ, objektif bir gözle bakacak olursak Brad Pitt’ten daha yakışıklı ve rahatlıkla Hollywood’da oynayabilir. Neden Hollywood’da bu oyuncuları göremiyoruz? Bir; annelerinin böreği. İki; burada çok iyi para kazanıyorlar. Ne annelerinin böreğinden, ne Türk halkının sevgi çöreğinden vazgeçemiyorlar. Mesela Rus asıllı pek çok oyuncu Hollywood’a akın ediyor. Eminim beş yıl sonra başrol oynayacaklar. Ancak bizimkiler Türklük hallerinin konforundan vazgeçemiyorlar. Bir de Meryem Uzerli vakası var. Sizin deyiminizle Uzerli de ‘Türklük halleri’nin kurbanı mı oldu? Meryem Uzerli’nin insanın içini acıtacak kadar dürüst ve tatlı bir kız olduğunu düşünüyorum. Dürüst kadınlar, Türkiye’de bunu çok yaşıyor, çünkü adamlarla iletişim kuramıyorlar. Çünkü o adamlar, yalancı anneleri tarafından tezgâh açan, idare eden kadınlarla ilişkide olmaya alışmışlar. Meryem Uzerli’nin yaşadığı kültürel şok, Türkiye’yle ilgili o kadar çok şey açıklıyor ki… Onun yaşadığı aşk ilişkisi temiz ruhlu yabancıların Türklerin bütün o numaralarıyla, oyunlarıyla nasıl baş edemeyeceğini gösterdi bize. T24